Kamala Harris’ın seçimi: \"Geriye gitmek yok\" - Nilden Bayazıt
Kampanya kendisine değil "hedef kitleye" odaklanmış durumda ("Ben"i odağa koymayan, Türkiye’de hiç kullanılmayan bir kampanya şekli). "Geriye gitmek yok"la başlayan enerjik kampanya süreci, analistlerin "oldukça bölünmüş" diye nitelendirdikleri Amerikalı seçmeni etkiler mi bilmiyoruz, ancak kampanya ilerledikçe Trump’ın karşısında "kadın" siyasetçi olarak oldukça sıkı bir duruş sergileyeceğini öngörebiliyoruz.
ABD Başkanı Joe Biden tarafından Demokrat Parti’nin adayı olarak gösterildiğinde, Kamala Harrris’in konuşması arasına sıkışan bir cümle gibi göründü ilk önce. “Geriye gitmek yok- There is no going back”, şu an oldukça hızlı başlamış duran seçim kampanyasının ana sloganı haline gelmiş görülüyor.
Evet, bu yazı biraz kampanyanın genelinden bahsedecek. Daha sonra Kamala Harris özelinde kadın siyasetçi olarak önündeki fırsat ve engelleri, Trump’ın Harris stratejisini konuşacağız. Ancak bugün itibariyle her ne kadar dış politika, özellikle İsrail -Filistin konusunda kendilerini konumlandırdıkları yer itibariyle sol-demokrat seçmen tarafından oldukça eleştirilse de Kamala Harris -Tim Walz ikilisi seçim kampanyalarına oldukça hızlı, ve deyim yerindeyse enerjik başladı.
Ele aldıkları konular ilginç. Tim Walz, “eski asker, öğretmen, futbol koçu” gibi ortalama Amerikalı’yı temsil etmenin yanı sıra, Demokrat Parti’nin “sola kayan” tarafı olarak özellikle kürtaj ve bireysel silahsızlanma konusunda yaptığı çalışmalarla özellikle genç kadın ve genç ailelerin dikkatini çekiyor.
Tam 20 sene sonra Obama, Harris’e desteğini açıklarken bir kez daha, ülkenin "birlikteliğinin" önemini vurguladı. Hatta ünlü 2004 kampanyasının en kuvvetli imzası olan "yes we can" (evet yapabiliriz) cümlesini "yes she can" (evet, o yapabilir) olarak değiştirdi.
OBAMA: YES SHE CAN
Kamala Harris’in seçim kampanyası, eski başkanların da önemli konuşmalar yaptığı Demokrat Parti kurultayında ete kemiğe büründü. Kampanyası ve hatta başkanlığı süresince “önemli” konuşmalarını kendisinin hazırlamasıyla ünlü eski ABD Başkanı Obama, ilk güçlü konuşmasını yaptıktan tam tamına 20 sene sonra, aynı kurultayda beklendiği gibi yine hedef kitlesini “hedeften vuran” bir konuşma yaptı. Bilenler bilir, Obama “siyaset iletişimi” derslerine bile konan o ünlü kampanyasınının başlangıç konuşmasını “umut (hope)” üzerinden kurgulamış ve kampanya süresince umut üzerinden bir “birlik- beraberlik (unity)” kurgusunu müthiş bir şekilde yönetmişti. “Üstten bakan bir siyasete mi teslim olmalıyız, umut veren bir siyasete mi kavuşmalıyız?” diyerek bölünmüş ve siyasetten umudunu yitirmiş pek çok seçmenin kalbini kazanmayı başarmıştı. Yirmi sene sonra aynı şehirde, aynı Demokrat Parti kurultayında, bu kez Kamala Harris’e destek vermek için umut ve birlikteliğin önemini vurgulayan bir konuşma yaptı; üstelik ABD belki de en polarize olmuş dönemini yaşarken. Kırk dakikaya yakın süren konuşmasında Kamala Harris ve Başkan Yardımcısı adayı Tim Walz’a içten desteğini göstermenin yanı sıra 2. Dönem Trump başkanlığının yaratacağı tehlikeler karşı seçmeni uyaran, seçimi kazanmak için Demokratları, girecekleri “çetin” mücadelede hep yanlarında olacağı mesajını çok iyi verdiği bir konuşma yaptı. Tam 20 sene sonra Obama, Kamala Harris’e desteğini açıklarken bir kez daha, ülkenin “birlikteliğinin” önemini vurguladı (“Hepimiz eşit doğduk. Herkesin bir şansa ihtiyacı var, birbirimizle anlaşamasak bile birlikte yaşamanın yollarını bulabiliriz”). Hatta ünlü 2004 kampanyasının en kuvvetli imzası olan “yes we can” (evet yapabiliriz) cümlesini -emekli olduktan sonra ilk kez- bir konuşmasında kullanarak “yes she can” (evet, o yapabilir) olarak değiştirdi.
Aynen Obama gibi, Harris kampanyanın başından beri birlikteliği, bölünmenin yaratacağı tahribatı öne çıkartan sembollerle süsledi kampanyasının başlangıç konuşmasını. Şüphesiz siyasi kariyerinin en önemli konuşmasını yaptı o gün Kamala Harris.
SİYASİ KARİYERİNİN EN ÖNEMLİ KONUŞMASINI YAPTI HARRİS
Harris, Obama kampanyasının etkinliğini görmüş olmalı ki konuşması Obama’nın kampanya başlangıç konuşmasıyla benzerlik gösterdi. “Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Şefkat, özgürlük ve anayasal hakların korunduğu bir ülkede mi, yoksa kaos, korku ve nefretin yönettiği bir ülkede mi?” diye sorarak kampanyasının çoğulcu bir zemine oturtacağını gösterdi.
Aynen Obama gibi, Harris kampanyanın başından beri birlikteliği, bölünmenin yaratacağı tahribatı öne çıkartan sembollerle süsledi kampanyasının başlangıç konuşmasını. Şüphesiz siyasi kariyerinin en önemli konuşmasını yaptı o gün Kamala Harris. Önemli noktalar içermeliydi konuşması, Trump’a mesaj göndermekten, kararsız oy veren ve Harris’i yeterince ehil görmeyen “demokrat” seçemene ulaşmaya kadar geniş seçmen yelpazesini kapsamalıydı. Harris bunu başarıyla yaptı, kendi hikayesini, yetiştiği orta sınıfı merkeze alıp klasik Amerikan değerlerini (çok çalışmak, bir şeyler yapmak, şikayet etmemek vb) öne çıkarttı. Kısacası Harris, bekleneni yerine başarıyla yerine getirerek geldiği ve ülkeyi götürmek istediği yeri ve vizyonunu öne çıkarttı, arada kendini Trump’la kıyaslayarak salonun enerjisini yükseltti. Harris’in salonda bıraktığı hava, Biden’ın ortadan kaldırdığı “enerji ve umudun” geri dönmesini gösteriyordu.
Değişim. Siyasetin, özellikle siyasi kampanyaların en önemli motivasyon kaynağı “değişim” in içini dolurabileceğinin sinyallerini verdi Harris. Çok iddialı gelebilir ama Obama’ya seçim kazandıran “değişim” kelimesi, belki yıllar sonra Demokratlarda tekrar hayat buldu diyebiliriz diye düşünüyorum.
Harris’in “değişim” destekli bu çıkışı şüphesiz, Obama’yı aniden yukarı taşıyan, gençlerin dikkatini ve oyunu çeken o çok ünlü “umut” kampanyasının sanki bir yansıması, 2008 ‘in 2024 versiyonuydu. Ancak hem Harris, hem Obama kampanyasında önemli stratejik benzerlikler ve dahası önemli bir bağ var.
Obama gibi, Kamala Harris’de anketler ne derse desin "pedalı hızlı çevirmek" zorunda. Kampanya duraksama olmadan benzer enerjiyle devam ediyor. Dahası, aynen Obama gibi "gençleri" hedef alıyor; daha da önemlisi tabandan başlayan bir hareket olarak konumlanmış durumda. Kampanya kendisine değil "hedef kitleye" odaklanmış durumda ("Ben"i odağa koymayan, Türkiye’de hiç kullanılmayan bir kampanya şekli).
Diğer bir benzerlik ise kampanyanın "korku" üzerine değil, "umut" üzerine kurulmuş olması. Trump, konuşmalarının -en azından şimdilik- odağında değil; daha büyük, daha kapsayıcı, daha çoğulcu bir hareket gibi şekilleniyor.
Tabii Obama’nın kampanyasını baştan sonra yaratan kampanya ekibinin başı David Plouffe’ın Kamala Harris ile çalışmasının etkileri bunlar: zekice orta sınıfa ulaşmayı hedeflemek ve umut kelimesini işlemeyi çok iyi bilmek.
Başa dönersek "geriye gitmek yok"la (there’s no going back) başlayan enerjik kampanya süreci, analistlerin "oldukça bölünmüş" diye nitelendirdikleri Amerikalı seçmeni etkiler mi bilmiyoruz, ancak kampanya ilerledikçe Trump’ın karşısında "kadın" siyasetçi olarak oldukça sıkı bir duruş sergileyeceğini öngörebiliyoruz.
Kaynak: Yeni Arayış